top of page

SABAHATTİN ALİ ve NİHAL ATSIZ

20. yüzyılın başlarında doğmuş (S. Ali- 1907, N. Atsız- 1905) ve bu yüzyılın ilk yarısını birlikte yaşamış, karşıt görüşlü iki öğretmen, yazar, şair, yayıncı…


S. Ali Edirne Vilâyeti’nin Gümülcine Sancağı’na bağlı Eğridere kazasında, N. Atsız İstanbul’da doğdu.

İstanbul Öğretmen Okulu’ndan mezun olan S. Ali, Yozgat’ta ilkokul öğretmenliği, Aydın ve Konya’da Almanca öğretmenliği yaptı. Yüksek Muallim Mektebi’nden mezun olan N. Atsız, Malatya Ortaokulu’nda Türkçe öğretmenliği, Edirne Lisesi’nde ve Boğaziçi Lisesi’nde Edebiyat Öğretmenliği yaptı.


S. Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” romanı milliyetçi kesimde büyük tepki topladı. N. Atsız bir yazısında, S. Ali ve diğer bazı yazarların “Marksist faaliyetlerde bulunduklarını” iddia etti ve zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’i “komünistleri kollamakla” suçlayarak, istifaya çağırdı. N. Atsız’ın hakaret dolu bir yazısı üzerine, S. Ali dava açtı ve Atsız, 6 aya mahkûm edildi; ceza 4 aya indirildi ve ertelendi. Atsız, cezasının ertelenmesine karşın tutuklandı. Daha sonra başka mahkûmiyetler de geldi.


40’lı yıllar, S. Ali için de, N. Atsız için de art arda gelen mahkûmiyet yılları oldu. Onlar, farklı görüşlerde de olsalar, kurulu düzenin çarklarına çomak sokuyorlardı…


Her iki yazar da; romanlar, öyküler, şiirler yazdılar.

N. Atsız’ın “Bozkurtların Ölümü” ve “Bozkurtlar Diriliyor” adlı romanlarını 50’li yılların sonlarında, S. Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf” adlı romanını 70’li yıllarda okumuştum. Sonraki yıllarda, S.Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” ve “Kürk Mantolu Madonna” adlı romanları ile tüm öykülerini, şarkılara konu olan şiirlerini defalarca okudum.


Eserleri diğer dillere de çevrilen S. Ali, ünlü sanatçılarımızın seslendirdiği şiirleriyle yaşıyor ve yaşatılıyor:

“Leylim Ley” ve “Eşkıya Dünyaya” (Zülfü Livaneli); “Aldırma Gönül Aldırma” (Edip Akbayram); “Çocuklar Gibi” (Sezen Aksu); “Kara Yazı” (Ahmet Kaya); “Ben Yine Sana Vurgunum” (Ali Kocatepe); “Melânkoli” (Nükhet Duru); “Göklerde Kartal Gibiyim” (Volkan Konak); “Bir Yürek Kaldı Avucumda” (Grup Çağrı)…


N. Atsız, “Atsız Mecmua” ile yayın hayatını sürdürürken, S. Ali de Aziz Nesin ile birlikte “Markopaşa” adlı dergiyi çıkarıyor; dergi kapatıldıkça, yeni adlarla yayınlarını sürdürmeye çalışıyordu: “Merhum Paşa; Malûm Paşa; Yedi- Sekiz Hasan Paşa; Hür Marko Paşa; Ali Baba ve Kırk Haramiler”…


30’lu ve 40’lı yıllar, Kuzey-Doğu’dan esen “Komünizm” rüzgârı ile Kuzey-Batı’dan esen “Faşizm” rüzgârının etkileri altında geçiyor; S. Ali “Komünist”, N. Atsız “Faşist” olarak niteleniyordu. S. Ali “Komünist” değildi. Onun Bulgaristan’a geçmek istemesinin asıl amacı, bazıları gibi Moskova’ya ulaşmak değil, Avrupa ülkelerinden birine geçmek ve yaşamını buralarda sürdürmekti.


N. Atsız,”Faşis” suçlamasını şöyle yanıtlıyordu: “Ben, ne faşistim, ne demokratım. Ben, yabancı kaynaklı hiçbir fikri benimsemeye tenezzül etmeyecek kadar millî şuur ve gurura malik bir Türk’üm. Siyasi, içtimai mezhebim Türkçülüktür.”


Her iki yazar da “Dinsizlik” ile suçlanıyorlardı. Genel kanıya göre “Komünistlik” zaten “Dinsizlik” demekti. N. Atsız, bu konudaki suçlamaları da şöyle yanıtlıyordu: “Bilimdeki türlü ilerlemeler geliştikçe kâinatın din kitaplarında yazıldığı gibi altı günde yaratılmadığı, bu oluşumun milyarlarca yüzyılda meydana geldiği, hele insanların 6 bin yıl önce yaratılan muhayyel bir Âdem’le hayali bir Havva’dan türemedikleri ispat olunmakta ve ilim artık, kısa ömürlü de olsa canlı hücre yaratacak seviyeye ulaşmış bulunmaktadır.”

Atsız’ın siyasi görüşleri de ilginçtir. Ona göre, “fanatiği olunabilecek şey fikirlerdir; partiler değildir”. Ve görüşlerini şöyle sürdürüyor: “Partilerde ülkü yoktur. İktidara geçmek veya orada kalmak için en aşırı tavizlerden çekinmezler.”


Sabahattin Ali, Kırklareli’nde öldürüldü (1948). O, ilk “faili meçhul” cinayetin kurbanıdır. Eserlerini, 41 yıllık yaşamına sığdıran S. Ali, 1975 yılında eceliyle ölen N. Atsız gibi 70 yıl yaşasaydı, rekor düzeyde eserler verebilecekti.


Kırklareli, geçen hafta üzücü bir olay yaşadı. Birileri, Sabahattin Ali Anıtı’nın dört bir yanına “ATSIZ” diye yazmışlar. O, Kırklarelililer tarafından 25 yıldır adıyla sanıyla yaşatılıyor. Buradaki “ATSIZ”, “Nihal Atsız” ise; bu eylem yersiz, zamansız ve ayıp… Kabuklanmış yaraları kaşımayalım… Kışkırtmalara da gelmeyelim… “Hırsızlıklar” örtülmeye çalışılırken; Ülkemizin çevresinde kan gövdeyi götürürken; Türkiye “Bölücülükle” uğraş vermesi gerekirken; başkalarının değirmenine su taşımayalım.


Gün, “AYRIŞMA” günü değil, “BİRLEŞME” günüdür.


KIRKLARELİ MANŞET HABER Gazetesi- 29.10.2014

Comentarii


bottom of page