top of page

O BENİM


1986-1987 Ders Yılı…


Kırklareli Merkez Kırkşehitler İlkokulu 5. Sınıf öğretmeniyim. Aynı zamanda, hafta sonu Cumartesi günleri “Anadolu Lisesi Sınavlarına Hazırlık Kursu” öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Ayrıca, İnece’den gelip giden bir kızımıza da, evimde kurs veriyorum.


Grup içinde eğitimin daha yararlı olacağı düşüncesiyle bu kızımızı da okul kursuna almayı uygun gördüm. Bu önerim, kendisi ve ailesi tarafından da benimsenince, çalışmalarımızı okulda sürdürmeye başladık.


İlerleyen günlerde İneceli kızımız, elinde şirin bir anı defteriyle geldi ve bu deftere ilk imzayı benim atmamı istedi. Severek kabul ettim ve defteri masanın üzerine bırakmasını, daha sonra duygularımı yazarak imzalayacağımı söyledim. Ama o gün, iş yoğunluğu içinde, bu işi unuttum ve eve gidince anımsadım.


Aradan birkaç gün geçtikten sonra defteri aradım, ama bulamadım. Öğrencilere sorduğumda sınıf başkanı, “Öğretmenim, dün okul müdürüne imzalatmak için sınıf defterini aldığımda, o defter çekmecenizde duruyordu” dedi. Bir özenti sonucu bu defteri, öğrencilerimden biri almış olmalıydı.


Öğrencilerime döndüm ve “Çocuklar!” dedim. “Anı defteri tutmak, genelde bir özenti işidir. Bir süre sonra bu defteri unutur gidersiniz. Ama size ait olmayan bir şeyi gizlice almak çok farklı… Bir süre sonra bu defteri unutursunuz, ama içinizdeki yara giderek büyür ve ‘Ben HIRSIZIM’ demeye başlarsınız. Tek tek hepinizi çok sevdiğimi bilirsiniz. Sizlerin de beni sevdiğinizden eminim. Bu arkadaşınız beni gerçekten seviyorsa ve kendi geleceğini karartmak istemiyorsa, ne yapsın etsin, defteri geri getirsin.”


Hafta sonuna kadar defter ortaya çıkmayınca, yeni bir defter aldım ve yazıp imzalayarak, Cumartesi günü kursa geldiğinde İneceli Kız’a verdim.


Yaklaşık on gün sonra akşam eve döndüğümde, eşim bir defter uzattı ve “Bunu kapının önündeki ayakkabılığın üzerine bırakmışlar” dedi. Yüreğim pır pır etti! Defteri açtım… İçinde, bir defterin ortasından çıkarılmış, yarım defter yaprağına yazılmış bir yazı: “Öğretmenim sizi çok seviyorum!” Kâğıdı anında param parça ettim. Bir kere daha baksam, yazının sahibini bulabilirdim. Bunu istemedim. Ve bu defter, yıllardır kitaplığımda durur. Görenler, “Bu defter niye bomboş?” derler. Ben de,” Hayır, o defter dopdolu!” derim.


O günün gecesi, yaşamımın en mutlu gecelerinden biriydi. Ertesi sabah sınıfa girdiğimde, “Çocuklar! Bugün çok mutluyum! Kayıp defter geri döndü!” dedim ve olanları anlattım. Sınıfta bir sevinç rüzgârı esti. Ve konuşmamı sürdürdüm: “Bu arkadaşınızın kişiliğinde, hepinizin gözlerinizden öpüyorum. Arkadaşınız kendini de, sınıfımızı da, beni de kurtardı ve inanıyorum ki, bu sınıfta beni en çok seven kişi de O…”


Öğrencilerimin tek tek gözlerinin içine bakarak konuşuyordum. Onlar da benim gözlerimin içine bakarak teker teker konuşuyorlar, yürekten haykırıyorlardı:


“Öğretmenim! O BENİM!”


KIRKLARELİ MANŞET HABER Gazetesi 26.11.2016


rafetseckin@hotmail.com

www.rafetseckin.com

Comments


bottom of page