top of page

MALTA SÜRGÜNLERİ


Bilâl N. Şimşir

Bilgi Yayınevi (*)

(ÖN NOT: Çeşitli Büyükelçiliklerde Başkâtip, Müsteşar, Başkonsolos ve Büyükelçi olarak görev yapan Dr. Şimşir, bu kitabında, Türk arşivlerinden çok, İngiliz arşivlerine yer vermiştir. Kitaptan yaptığım alıntılar, bazı özetlemeler dışında, aslına uygun olarak yazılmıştır.)

Malta’ya sürülenler başlıca üç kategori suç ile itham ediliyor:

1) Mondros Mütarekesi hükümlerine karşı gelmek suçu,

2) İngiliz savaş esirlerine kötü muamele etmek suçu,

3) Ermenilere karşı katliam yapmak suçu…

Atatürk de, Malta’ya sürülecekler listesindeydi. İngilizlerin elindeki bazı tutukluları hapisten kaçırtmıştı. Tutuklanmasından önce, Rauf Bey’i (Orbay) ısrarla Ankara’ya çağırmıştı.

İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, açıkça bir “sömürge valisi” gibi davranmak istemektedir.

Sultan Vahidettin İngilizlere dayanmak isterken, İngilizler de Padişahtan yararlanmayı düşünürler.

İngiliz planı, Türk ulusunu boyunduruk altına alma planıdır. Bu İngiliz planına ilk tepki, müttefikleri Fransa’dan geldi. General Franchet d’Esperey, “Osmanlı İmparatorluğu’nun işgal edilmemiş bölgelerinde suçluların araştırılması, yargılanması, cezalandırılması, Türk makamlarının kendilerine düşen bir görevdir” diyerek görüş belirti. Ama İngilizler planlarını gecikmeli de olsa uyguladılar.

Tarafsız Yargıçlar Konusu

Tevfik Paşa hükümeti, Padişah tarafından düşürülmeden az önce, bir önemli girişimde bulundu. “Savaş suçluları” konusunda soruşturma yaptırmak üzere, tarafsız ülkelerden (Danimarka, Hollanda, İspanya, İsveç ve İsviçre) ikişer yargıç istedi.

İngilizler, Türk girişiminin anlamını hemen kavradılar ve Türk telgraflarının yerlerine ulaştırılmalarına fırsat vermeyerek, bu girişimi engellediler.

4 Mart 1919 günü, Damat Ferit Paşa ilk kez Sadrazam olur. 5 Mart günü “Türk Savaş Suçluları” konusundaki İngiliz planı Bâbıâli’ye verilir. Sanıkların yakalanmaları istenir.

Damat Ferit Paşa hükümeti, İngilizlere dayanarak korkunç bir insan avına girişir. İçlerinde “Ermeni tazıları”nın da bulunduğu gizli çeteler kurulmuştur. Görevleri, İttihatçı avında polise yardımcı olmaktır. Hoca Zeynelabidin, perde arkasından durumu yönetir.

Nazırlık koltuğunda olmayanları da Ermeni kırımı ile suçlayabilmek için birer ikişer Rum ve Ermeni yalancı tanık kiralanmıştır. Sözgelişi Aram Forbikian ve Agop Terzi adlı iki Ermeni, aynı zamanda Ankara’da, Kırşehir’de ve İzmir’de bulunan görevliler aleyhinde tanıklık edeceklerdir.

İngiltere, “kırım” politikasını bir koz olarak kullanmaktadır. Daha doğrusu, Türkiye’de İngiliz sömürgeci planlarının tezgâhlanabilmesi için Ermeni kırımı kasten icat edilmiş dense yeridir.


Bekirağa Bölüğü

1919 yılının ilk günlerinde, Tevfik Paşa hükümeti zamanında, İstanbul’da bazı kişilerin tutuklanmasına başlandı.

5 Ocak 1919’da Kırklareli Mutasarrıfı Hilmi Bey, İstanbul’da tutuklanıp Bekirağa Bölüğü’ne yollanır. (Haydar Hilmi ‘Vaner’, Van Valiliği yapmıştır. Son Osmanlı Meclisi’ne Van Milletvekili olarak katılmıştır. Daha sonra, TBMM’de de aynı görevi yapmıştır. Temmuz 1920’de Konya Valisi olur. 1924 yılında İstiklâl madalyası ile ödüllendirilir.)

İlk tutuklulardan, Ermeni sürgününden sanık olarak yakalanan eski Diyarbakır Valisi Dr.Reşit Bey,25 Ocak 1919 günü, cezaevinden kaçmayı başarır. Beşiktaş ile Nişantaşı arasındaki bayırda, içlerinde “ermeni tazılarının” da bulunduğu polisler tarafından kuşatılınca, beynine bir kurşun sıkarak yaşamına son verir.

Tutuklama Listelerinin başında İttihat ve Terakki önde gelenleri (yurt dışına kaçan Enver, Talat ve Cemal Paşalar) olduğu gibi, Hükümet Görevlileri, Subaylar, Valiler, Gazeteciler vardır.

Fransız listesi:

Sait Halim Paşa, eski Sadrazam; Hayri Efendi eski Şeyhülislam; Cavit Bey, eski Maliye Nazırı; İbrahim Bey, eski Adliye Nazırı; Şükrü Bey, eski Maarif Nazırı; Nesimi Bey, eski Hariciye Nazırı; Halil Bey, eski

Adliye Nazırı ve Meclis Reisi; Topal Rifat Bey, eski Ayan Reisi; Ali Münif Bey, eski Lübnan Valisi; Hoca Ali Galip, eski Mebus; Ömer Naci, İttihatçıların ileri gelenlerinden; Yunus Nadi, gazeteci …

Bu listede adları geçen Ömer Naci ile Yunus Nadi’nin adlarına İngiliz listelerinde rastlayamadık.


“Milli Şehit”

8 Nisan 1919 günü, Mustafa Nazım Paşa’nın Harp Divanı, eski Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey’i ölüm cezasına çarptırır. İdam, alışılmış olduğu gibi, sabahın erken saatlerinde değil, öğleden sonra, halk kitlelerinin gözü önünde, Bayezit Meydanı’nda infaz edilir (10 Nisan 1919).

Kemal Bey, Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıfı Vekili bulunduğu sırada, 1915’te İstanbul’dan bir emir alır. Emirde, Sancaktaki bütün Ermenilerin 24 saat içinde Suriye’ye doğru sürülmesi istenir. Kaymakam bu emri uygular. Suçu budur. Görevini kötüye kullandığı, Ermenilerin ölümüne sebep olduğu ispatlanmış değildir. Mahkeme, sağlam delillere göre değil, Ermeni iftiralarına göre karar vermiştir. Hukuk açısından karar, bir rezalettir.

Kadıköy’de büyük bir cenaze töreni yapılır.

Kemal Bey’in mezarı başında tıbbiyelilerin, “İngilizin başını ezeceğiz” diye haykırmaları, İngiliz makamlarını ayrıca düşündürür.

13 Mayıs günü, Aşçıyan adlı bir Ermeni, sıkıyönetim mahkemesi sorgu yargıçlığına atanır. Sanıklar ,”Ermeni kırımına katılma” suçunu toptan inkâr ederler.

15 Mayıs günü Yunanlılar İzmir’e çıkar ve bütün Türkiye’de kaynaşma başlar. Damat Ferit Paşa, Yunan işgaline karşı bir tepki jesti olarak istifa eder. Gerçi birkaç gün sonra Padişah, sadrazamlığa yine Damat Ferit Paşa’yı getirir.

Atatürk’ün İstanbul’dan Samsun’a yola çıktığı 16 Mayıs günü Yunan işgalinin yankıları genişlemektedir.

Ermeni kırımından sanık olarak sorguya çekilen Ziya Gökalp, 17 Mayıs günü mahkeme önünde gürler:

“Milletimize iftira etmeyiniz. Türkiye’de bir Ermeni kırımı değil, bir Türk-Ermeni, vuruşması vardır. Bize arkadan vurdular, biz de vurduk.”

Fatih semtinden sonra Üsküdar’da ve Kadıköy’de de protesto mitingleri yapılır. 23 Mayıs günü ise Sultanahmet Meydanı’nda o güne kadar Türk tarihinde görülmemiş ölçüde büyük bir miting yapılacaktır.

Kısaca, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idamı, “Türk savaş suçluları” konusunda İngilizlerin tutumlarında bir dönüm noktası olur. Bundan sonra tutukluları Malta’ya sürme fikri ön plana geçer.


Bir Olay

8 Ağustos 1919 akşamı, bir silahlı çete, Batum’daki İngiliz askeri cezaevini basar ve Şubat ayından beri orada tutuklu bulunan Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’yı kaçırır. Yine aynı gece, birkaç saat arayla, Enver Paşa’nın genç amcası Halil Paşa (Kut) ile tanınmış İttihatçılardan Küçük Talat Bey, İstanbul’daki Bekirağa Bölüğü’nden sessizce kaçmayı başarırılar.

Halil Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle kaçırılmıştır ve yine O’nun emriyle Anadolu’ya geçer.

Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919), Malta Sürgünleri bakımından da bir dönüm noktası olmuştur.

17 Eylül 1919 günü, İngiliz Yüksek Komiseri Robeck, Londra’ya şunları yazar:

“Birkaç ay öncesine kıyasla, bugün bu ülkede süren, elverişsiz genel koşullar nedeniyle, sürgün ve kırım olaylarına karışmış kimselerin tutuklanmalarını Türk hükümetine söylemekten sakınmaya karar verdim. Türk cezaevlerindeki tutukluları Malta’ya, Mondros’a sürmeyi de, hiç değilse şimdilik, durdurdum.”

2 Ekim 1919 günü, Ferit Paşa hükümeti devrilir, yerine Ali Rıza Paşa hükümeti geçer.

Ali Rıza Paşa hükümeti de, Amiral de Robeck’in deyimiyle, İngiltere’ye karşı, “umulandan ziyade iyi niyet gösterdi”.


İstanbul’un İşgali

Rauf Orbay, “Meclisi İngilizlere bastırmayı” adeta tek amaç edinmiştir (Ona göre, Meclisi Anadolu’da açabilmenin tek yolu budur).

16 Mart 1920 sabahını, Yunus Nadi Bey şöyle anlatır: “Rauf Bey beni şen ve şuh karşıladı, ‘Gelsin deyyuslar, işte buradayız!’ dedi.”

Anlaşıldığına göre, o gün Meclisten kaçabilirlerdi.

Rauf Bey ile Kara Vasıf Bey’in neden kaçmayı denemedikleri ve İngilizlere teslim olmayı yeğ tuttuklarını anlamak güçtür.

18 Mart günü İstanbul’dan yola çıkarılan Benbow adlı dretnota yüklenen kişiler arasında, “Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”nin kurucuları arasında yer alan Edirne Mebusları Mehmet Şeref Bey (Aykut) ile Ahmet Faik Bey (Kaltakkıran) da vardır.


Misilleme

İngilizlerin İstanbul’da yeniden giriştikleri insan avı bu kez karşılıksız kalmaz. Atatürk iki ay önceden tedbirini almış, 22 Ocak 1920 günü Kâzım Karabekir Paşa’ya şu emri vermişti: “Anadolu’da bulunan İngiliz subayları tutuklanacaktır. Erzurum’da bulunan Rawlinson’u kaçırmamak için şimdiden tedbir alınmasını rica ederim.”

Rawlinson, Yüzbaşı Campbell, Teğmen Bowring ve iki yüzbaşı, dört teğmen, bir asteğmen ile 15 kadar er ve dört tercüman İngiliz tutsakları ya da rehineleri listesini tamamlar. İleride bu rehineler Malta Sürgünleri’nin tümünü kurtarmaya yetecektir.

Türkleri yargılamak için Batum’da İngiliz Mahkemesi kurulmuştur. Bazı tutuklular Malta’ya gönderilir.

Batum’da kurulan İngiliz Harp Divanı, hiçbir Türk’e ölüm cezası veremeden, İngiliz politikasıyla birlikte iflas eder.


Uluslararası Mahkeme Konusu

Malta’ya sürdükleri Türkler için İngilizler, başından beri bir Uluslararası Mahkeme kurmayı düşünmüşlerdir. Ama İngilizler, tarafsız ülkeleri bu işin içine sokmak istemezler. Onların aslında “Müttefiklerarası Mahkeme” tasarladıkları anlaşılmaktadır.

Sevr Antlaşması imzalandıktan sonra (10 Ağustos 1920) İngiliz hükümeti, Müttefiklerarası Mahkemeyi kurdurmak için çalışmalara başladı. Ancak delil toplama sorunu yaşandı.

Dağ Bir Fare Doğuruyor!

“Parturiunt montes, nascetur ridiculus mus.” Yani: “Bir dağın doğumu beklenirken gülünç bir fare doğdu.” Horatius’un bu mısraı (Ars poetica) Türk “harp suçlularının” takibatı için yazılabilir. Gotthard Jaesschke – Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, s.172

General Harrington şöyle der:

“Bu sürgünleri mahkûm ettirmeye yetecek tatminkâr deliller bulunamayacak ise de, kendilerinin yargılanmadan bu kadar uzun süre tutulmuş olmalarının haklılığı Türk hükümetince resmen kabul edilmedikçe serbest bırakılmalarının ciddiliği de kuşkusuz teslim edilir.”

Bir hüzünlü komedi oynanmıştır, oynanmaktadır!

Malta Valisi Plumer, sürgünlerin suçlarının sanıkların kendilerine de özetle bildirilmesini ister. İstanbul Komiseri Rumbold’un karşılığı şu olur:

“Antlaşmanın (Sevr’in) 230. maddesi gereğince kurulacak özel mahkeme, kendi ilkelerini, yargı usulünü, delillerle ilgili kurallarını kendisi koyacağı için, sürgünler hakkında kesin iddianameler hazırlamak ve bu mahkeme kurulup çalışmaya başlamadan önce sanıklara suçlarını bildirmek bana uygun görünmüyor…

Şimdilik sürgünlere en fazla söyleyebileceğimiz şudur: Kendileri, Osmanlı Hıristiyanlarının sürülmelerine ve kırımına katılmak, savaş tutsaklarına zorbalık etmek ve savaş kurallarıyla törelerine karşı gelmekten ötürü yargılanacaklardır…”

İngilizlerin Malta Sürgünleri’ni suçlamak için kullandıkları başlıca kaynak, Ermeni Patrikhanesinin raporlarıdır.

2738 Şükrü Bey (Kaya), şöyle tanıtılıp suçlanır:

“1913-1914 yıllarında Mülkiye müfettişiydi. 1914-1915 yıllarında Halep ve Adana vilayetlerinde göçmen işleriyle görevlendirildi. Bu vilayetlerde Ermeni sürgünü onun yönetimi altında yapıldı.

Sürgün planlarını Adana ve Halep’te kendisi yaptı. Sürgünde isteksiz davranan Halep Valisi Bekir Sami Bey’i görevinden attırdı…”

İngiliz Yüksek Komiseri Robeck, sözde iddianameleri Londra’ya iletirken Lord Curzon’a şunları yazar:

“… Müttefik ya da tarafsız ülkelerin hiçbirinden bilgi istenmedi. Özellikle Amerikan hükümetinin elinde bol miktarda belge bulunduğu kuşkusuzdur…

Barış Antlaşması (Sevr) henüz yürürlüğe girmediği için Türk hükümetine ve görevlilerine de herhangi bir baskı yapılamadı. Bu nedenle hiçbir Türk resmi belgesi de sağlanamadı.

Anadolu’da gezi özgürlüğü bulunmadığı için pek az sayıda tanık gelebildi.

Şimdiye kadar bilgi toplanmasında başlıca kanal Ermeni Patrikhanesi oldu…”

Türkiye’nin başkenti İngilizlerin işgalindeydi, binlerce kişi onların emrindeydi…

Dağ bir fare doğurmuştu. Gülünç bir fare!


SÜRGÜNDEN MEKTUPLARLA PORTRELER

Mısırlı Prens

İlk sürülenler arasındaydı Sait Halim Paşa…

Bekirağa Bölüğü’nden alınıp Mondros’a sürülmeyi kurtuluş gibi gördü. 4 Haziran 1919 günü Mondros’taki İngiliz Komutanı General Blumberg’e yazdığı mektupta, “Osmanlı hükümetinin elinde uğradığım zulümlere son verdiği için, İngiltere hükümetine minnettarım.” dedi.

“Türkiye dışında” yaşamak isteyen bu eski Osmanlı Sadrazamı, İngiliz makamlarına çok sayıda mektuplar yazdı. “Mısırlı Prens” olduğunu söyledi. Kardeşi ile birlikte kendisine dört odalı, dayalı döşeli bir daire verildi. Özel aşçıları, iki Maltız hizmetçileri vardı. Mısır yurttaşlığına geçmek istedi. 6 Aralık 1921 günü Arshavir Shiragian adlı bir Ermeni komitecinin kurşunuyl a can verdi.

Bir Hariciye Nazırı

Halil Bey, İngiliz makamlarına yazdığı mektuplarda, görevini sürdürmekte olan bir Hariciye Nazırı gibi davrandı ve gerçekleri sergilemeye çalıştı.

Lord Curzon’a yazdığı 16 Mart 1920 günlü mektubunda Ermeni sorununu ele aldı. Şunları yazdı:

“Ermeniler, Balkan uluslarını taklit ettiler ama coğrafyalarının farklılığını göz önünde tutmadılar. Tanrı 30 milyondan fazla Türkün ve Kürdün arasına 2-3 milyon Ermeni yerleştirmişti. Ancak Kafkasya’nın bir köşesinde çoğunluktaydılar. Yıkıcı yöntemlerle azınlığın çoğunluğa hükmetmesini sağlamaya kalkıştılar. Ve beceriksizliklerinin acısını çektiler.”

Halil Bey, daha sonra yazdığı mektuplarda, İngiltere’nin Türkiye politikasını acı acı yerdi ve İngiltere’nin bu “yıkıcı politikasından” vazgeçmesini istedi.

Malta’dan kurtulduktan sonra, bir süre faal politikaya karışmayan Halil Bey, dördüncü dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne İzmir mebusu olarak seçildi, ölünceye kadar mebus olarak kaldı. Öldüğü zaman 72 yaşındaydı.


Anglofil (İngiliz Yanlısı )Sürgünler

Bunların en tanınmış olanı İzmir Valisi Rahmi Bey, İngilizciliği çok ileri götürmüştü. Atina’daki İngiliz Elçisi Lord Granville, hükümetinden aldığı talimat gereğince, 22 Kasım 1917 günü İzmir’in Anglofil valisine şu mesajı ulaştırmıştı.

“Aydın (İzmir) vilayetindeki İngiliz vatandaşlarına ekselanslarının gösterdikleri iyiliksever sempati ve güçlü koruyuculuk dolayısıyla, hükümetimin ve bütün İngiliz ulusunun derin minnettarlığını bildiririm…”

Rahmi Bey’in İngiliz makamlarına yazdığı mektuplar işe yaramadı.

Anglofil Vali, İngiliz dostlarının yardımıyla değil, Atatürk sayesinde Malta’dan kurtuldu.

İstanbul eski Merkez Kumandanı Albay Ahmet Cevat Bey’e gelince, onun İngilizciliği İzmir Valisininki kadar aşırı değildi. O daha ziyade, İstanbul’a getirilmiş İngiliz savaş tutsaklarına iyi davranmakla övünmüştür. Özellikle Kut-el-Amara’da tutsak edilen General Townshend’e saygıdeğer bir konuk olarak davranmıştı. İngiliz generali Türklerin elinde, İstanbul’da geçirdiği güzel “tutsaklık” günlerini anılarında anlatır:

“Heybeliada’da (…) ormana hâkim, yüksek ve sarp bir tepedeki eve gittik. Burası hükümetin resmen bana tahsis ettiği bir köşktü. Tamamiyle hürdüm. İstanbul’a, Beyoğlu’na, kısacası istediğim yere gidebilecektim…” der.

İstanbul Merkez komutanın bu konukseverliği, kendisinin ilk kafilede Malta’ya sürülmesiyle ödüllendirildi! General Townshend’e yazılan mektuplar, Townshend’in gayretlerine rağmen sonuç vermedi. Sununda onu da İngiliz dostu değil, Atatürk kurtardı.


İki Kader Yoldaşı

Birlikte sürüldüler. Birlikte kurtuldular. Sonra, birlikte asıldılar.

Kader onları İttihat ve Terakki çatısında birleştirmişti. Savaş içinde ikisi de Nazırlık yapmıştı.

İngiliz dosyalarına göre, “Eski Maarif Nazırı Şükrü Bey, iflah olmaz bir ayyaştı. Her türlü günaha düşkündü. Atandığı okulların hepsinde kötü bir ad bıraktı. Selanik Maarif Müdürlüğü, Serez ve Manisa Kaymakamlıkları yaptı. Kastamonu’dan Mebus seçildi. 1915 yılında Maarif Nazırlığına getirildi. 1917 yılında istifa etti ve bir iş yeri açtı.”

Bilinen şu ki, suçlu diye önce Mondros’a, oradan Malta’ya yollandı.

İki yıl sürgünden sonra, Nisan 1921’de kurtarıldı. Yurda dönünce, İzmit Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı, Trabzon valisi oldu. İzmit Mebusu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi. Atatürk’e karşı hazırlanan İzmir suikastının faillerinden biri olarak İstiklal Mahkemesince ölüm cezasına çarptırıldı. 13 Temmuz 1926 günü asıldı.

Kader yoldaşlarından ikincisi, eski Dahiliye Nazırı İsmail Canbulat Bey’e gelince, onun hakkında İngilizlerce hazırlanan dosyada, özetle şu bilgiler vardır:

“Çerkez asıllıdır. Babası Türk ordusunda bir Çerkez subayıydı. Kuleli Askeri Lisesi’nde okudu. 1899’da Harbiye’yi bitirdi. Gizli İttihat ve Terakki Komitesi’ne girdi. Atak, gözüpek ve acımasızdır. Şubat 1915’ten Nisan 1916’ya kadar İstanbul Valisi ve Belediye Başkanıydı. Talat Paşa kabinesinde, Temmuz-Ekim 1918 tarihleri arasında Dahiliye Nazırlığı yaptı. Tutuklanmadan önce, Vali Dr. Reşit Bey’in Bekirağa Bölüğü’nden kaçması planlarını hazırlayanlardandır.”

Malta’dan kurtulduktan sonra eski nazır yeniden politikaya atılmış, İstanbul mebusu olarak Meclise girmiştir. Kendisini kurtaran Atatürk’e karşı tertiplenen İzmir suikastına karışmış, yargılanıp idam cezasına çarptırılmış ve eski Maarif Nazırı arkadaşıyla birlikte, 13 Temmuz 1926 günü asılmıştır.


Trakyalı Mebuslar

Son kafile sürgünler arasında, iki Edirne mebusu vardı: Faik ve Şeref Bey’ler. Bunlar, başından beri Trakya’da Ulusal Kurtuluşun öncüleriydi. “Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”ni kurmuşlardı. Son Osmanlı Meclisinde Müdafaa-i Hukuk Grubu üyeleri olarak bulunuyorlardı.

Edirne mebusları ancak Birinci İnönü Zaferi’nden sonra kurtuldular, Edirne mebusları olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yerlerini aldılar.


Bambaşka Bir Mebus

Ali Cenani Bey, İttihatçılar iktidardayken koyu İttihatçı kesilmişti. İttihatçılığı, bölgesinde mebus seçilebilmek içindi. Seçilmişti. Antep yöresinde altı-yedi köyün sahibiydi. Zengindi. Çokçası İstanbul’da, Nişantaşı’nda yaşardı.

İstanbul’un işgalinden dört ay sonra İngilizlerce tutuklandı. 7 Temmuz 1920 günü İngiliz Yüksek Komiserliğine bir dilekçe verdi. Şöyle dedi:

“…Ben hiçbir zaman Talat ve Enver Paşaların dostu olmadım…

Beni milliyetçi diye suçluyorlar… Onların savaşına katılmaya asla niyetim yok. Antep’in geleceği Müttefiklerce saptanıncaya kadar tarafsız kalmayı yeğ tutuyorum.

Parlamentoda milliyetçilere katılmadım. Onlara açıkça karşı çıktım. Parlamento üyelerinin çoğu Anadolu’ya geçti ve Kemal Paşa’ya katıldı. Ben İstanbul’da kaldım. Kemalistler benim köylerimi yağma ettiler. Milliyetçilerin saldırılarından korkan yakınlarımın çoğu Halep’e kaçtılar…”

Kemalist’leri İngilizlere jurnal etmekten çekinmeyen Ali Cenani Bey, Malta’dan bir Kemalist kahraman gibi döndü. TBMM’ne girdi. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir süre Ticaret Bakanı da oldu…


Tek Umut: Ankara

Malta Sürgünleri, 1920 sonlarına doğru gözlerini Ankara’ya çevirdiler.

Ankara hükümetinin Roma’da bir temsilciliğinin açılmasıyla seslerini, dileklerini Ankara’ya duyurma olanağını bulmuşlardır. Bundan sonra Malta Sürgünleri’nin haklarını Büyük Millet Meclisi hükümeti savunacaktır. Şimdiye kadar sürgünler, İngilizlerin karşısında yalnızdılar. Artık arkalarında bir hükümet vardır.


SÜRGÜN/ TUTSAK DEĞİŞ TOKUŞU

İlk Girişimler

Malta sürgünlerini Anadolu’daki İngiliz tutsaklarıyla değiş tokuş etme yolunda ilk girişimler, İngiliz askeri makamlarından geldi. Anadolu’ya heyet gönderme girişimi de sonuçsuz kaldı.

Malta Valisi’nin Londra ve İstanbul’a çektiği 14 Aralık 1920 tarihli telgrafla “Türk siyasi suçlularından, Tahir Cevdet Bey ile Mustafa Kırzade’nin 6 Aralıktan beri kayıp oldukları” ortaya çıktı. İki sürgün kaçmışlardı.

Londra Anlaşması ile karşılıklı olarak belirlenen listelerde yer alanlar serbest bırakılacaklardı. Bekir Sami Bey’in imzaladığı anlaşmaya karşı, İngiliz dönekliği ortaya çıktı. Yunan kuvvetlerinin Anadolu’daki ilerlemeleri İngilizleri umutlandırmıştı. İkinci İnönü Zaferi, durumu tersine çevirdi.

Tam bu sırada ortaya çıkan bir olay, kavgayı daha da kızıştırdı. İngiliz casusu Hintli Mustafa Sagir, Ankara’da suçüstü yakalandı. O, Mustafa Kemal Paşa’yı öldürmek için görevlendirilmişti. Bu arada Ağa Han da devreye sokulmuştu.

Türk sürgünleri iki yıldır malta zindanında inlerken, sözde “Türk dostu” Ağa Han’ın hiç sesi çıkmamıştı. Şimdi, İngiliz tutsakları söz konusu olunca, “zavallı tutsaklar” diyor, bunların bir an önce kurtarılması için çalışıyordu.

Mustafa Sagir, yargılandı ve idam edildi.


16 Sürgünün Kaçışı

Anadolu’da Sakarya Meydan Savaşı yapılırken, Malta’da ilginç bir olay patlak verdi. 6 Eylül 1921 günü 16 sürgün Malta Adası’ndan kaçmayı başardılar.

Kara Kemal Bey ile Ermeni kırımından sanık İttihatçı valiler baş başa verip bir kaçış planı hazırlarlar. Kendi aralarında bu iş için para toplarlar. İttihat ve Terakki’nin “mirasından” da yararlanırlar. Tricotti adında küçük bir İtalyan kaçakçı gemisi bulunur. Becerikli bir Maltız (Maltalı) kaçakçı da bu işin ayrıntılarını düzenler. Tunus’tan sığır yüklenen gemi, “Marsa Siroco” adlı limana yanaşır ve sığırları boşaltarak, beşer kişilik gruplar halinde gelen sürgünleri alıp denize açılır. Sicilya’dan Napoli’ye geçerler. Orada Basri Bey kendilerini karşılar. 9 Eylül günü Roma’ya ulaşan kaçaklara, Ankara hükümetinin Roma Mümessili Cami Bey’in yardımıyla pasaportlar hazırlanır. Pasaportlarını alır almaz sürgünler İtalya’dan uzaklaşırlar. Çoğu Almanya’ya gider. Ali İhsan Paşa Anadolu’ya geçer.


İstanbul Anlaşması

Sakarya Zaferi üzerine İstanbul’daki İngiliz makamları hemen harekete geçtiler. İnisiyatif Ankara’ya geçmişti. Yüksek Komiser, kışın yaklaşmasını gerekçe olarak öne sürüyordu. Uzun görüşmelerden sonra her iki taraf da ellerindeki tutsakların tamamını serbest bıraktılar.

Malta Valisi, “Sürgünleri İngiliz gemilerine bindirmekle, bunların muhafazası ve bakımı ile sorumluluk Krallık Donanmasına geçmiştir.” diyerek derin bir “oh” çekmiş ve büyük bir yükten kurtulmuştur.


SONUÇ

Mondros Mütarekesi üzerine, İngilizlerin Türkiye’de başlattıkları “insan avı”, önce, Mütarekeye karşı Türk direnişini kırmak amacını gütmüştür.

“Subay avı”nın hemen arkasından İttihatçıların kovalanmasına başlanmıştır. İngilizlere göre, Türkiye’yi Birinci Dünya Savaşı’na İttihatçılar sokmuş, Türkler dört yıl boyunca bütün cephelerde sonuna kadar yalnız İngilizlere karşı kıyasıya savaş vermişlerdi. İngilizler, tarihlerinde ilk kez mecburi

askerlik usulünü koymuşlar, ulusça topyekûn savaşa girmek zorunda kalmışlardı. Uzun süren bu savaşta, su gibi İngiliz kanı dökülmüştü. İttihatçılardan bunun hesabı sorulacak, öcü alınacaktı.

İttihatçılardan sonra Kemalist’lere savaş açıldı. Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da başlattığı Ulusal Kurtuluş Hareketi’ne katılan Kemalist’leri İstanbul’a çekip, topluca ele geçirmeyi düşündüler ve bunu büyük ölçüde başardılar.

Malta sürgünleri olayı, Ankara ile Londra arasında uzun bir kavga konusu olmuştur. Mustafa Kemal Paşa, İngilizlere kendi silahlarıyla karşılık vermiş, sürgünlere karşılık, Anadolu’daki İngilizleri tutuklatmıştır. İngiliz gemileri, sürgünleri götürdükleri gibi geri getirmişler, İngiliz tutsakları da geri verilmiştir. Değiş tokuş işlemleri 1 Kasım 1921 günü İnebolu Limanı’nda yapılmıştır.

(*) Sabır Kitaplığı

05.01.2023

Rafet Seçkin

rafetseckin@hotmail.com

rafetseckin.com

Comments


bottom of page