top of page

EMEK EN YÜCE DEĞERDİR



Yıl 1963… Kırklareli Lisesi’nden mezun olduktan sonra, yaklaşık 1 yıllık süre İstanbul’da geçti. TEKSAN Su Sayaçları Fabrikası’na başvurmuş, ama işe alınmamıştım.İkinci adres olan General Çelik Eşya Fabrikası, Topkapı’daydı.

Başvuru işlemleri, öncekine benzer şekilde gelişti ve Fabrika Müdürü ile görüştüm. Bu işin benzerini, İzmir TARİŞ’te yaptığımı da söyleyince işe alındım.


Fabrikamız; çelik masa, dolap, kasa gibi büro eşyaları üretiyordu. Pres başında, sac levhaları kesiyor, büküyorduk. Bölüm Şefimiz Lefter Usta ve yaşları benden büyük diğer çalışanlarla, kısa zamanda dost olduk. Özellikle, Mustafa adlı işçi, neşeli tavırlarıyla bölümümüzün maskotu gibiydi. Herkesle şakalaşır, kendisine yapılan ağır şakaları bile olgunlukla karşılardı.


Bir gün Lefter Usta beni yanına çağırdı ve masanın üzerine bir çizim açtı. Bu çizim, bir çelik dolabın açılımıydı. Geometri derslerinde gördüğümüz, dikdörtgenler prizmasının açılımından farksızdı. Kenarlarına ölçüler yazılmış, yanlarına açıklamalar yapılmıştı.

“Bu projeye bakarak kesim yapabilir misin?” diye soran Usta’ya,”Yaparım” dedim ve çalışmalara başladım.

Bu durum, hem Lefter Usta’nın, hem de diğer çalışanların gözünde, bana saygınlık kazandırmıştı.

Zor koşullara rağmen, işler iyi gidiyordu. Öğlen yemeklerini, fabrikaya yakın bir işçi lokantasında yiyorduk. Genellikle bir yemek (daha çok kuru fasulye), bir pilav ve bir komposto yiyordum. Sabah kahvaltısından başka, akşam yemeklerini de sıradan ve ucuz şeylerle geçiştirdiğimiz için, öğlen yemekleri kuvvetli (!) olmalıydı.


Fabrika Yönetimi, Şefler ve Ustalar dışında kalan işçilerine, her hafta sonu 50 lira ödeme yapıyor, ay sonunda maaşın tamamını ödüyordu. Diğer işçilerin de farklı olduğunu sanmıyorum, ama benim aylığım zaten 200 liranın biraz üzerindeydi.


Hafta sonu geldiğinde, tüm işçilerin gözleri, çalıştığımız yerin bir kat yukarısındaki, camekânlı Yönetim odasındaydı. Altan Bey (Fabrika sahibinin oğlu) gelmiş mi? Gelmişse, neşesi yerinde mi? Kısacası, HAFTALIĞIMIZI ALABİLECEK MİYİZ?


Öyle ya, geçmişte haftalıklarımızı alamadığımız günler olmuş, zaten kıt kanaat geçinen bizler, sıkıntılar yaşamıştık.

O hafta sonu da gözler Yönetim odasındaydı. Çok şükür ki, Altan Bey erkenden gelmişti.

Çalışmalar neşeyle sürdürülüyor, haftalıkların ödeneceği dakikalar bekleniyordu.

O da ne? Altan Bey paltosunu giymiş, merdivenleri iniyor, dış kapıya doğru yürüyor ve hızla çıkıp gidiyor…

Yok canım! Acele bir işi çıktı ve büyük olasılıkla, akşam olmadan dönecek. Ya da ödemeleri muhasebeci yapacak…

Gözler muhasebecide… İşte çıkıyor… Merdivenlerin üst basamağından işçilere sesleniyor: “Arkadaşlar! Bir aksilik oldu. HAFTALIKLARINIZ ÖDENEMEYECEK.”


Fabrikanın her köşesinden homurdanmalar başladı. Gözlerim şaşkınlıkla işçilerin üzerlerinde dolaşıyor. Kararanlar, moraranlar…


Ve Mustafa… Açık ağzı, büyümüş gözleriyle Yönetim odasına bakıyor.

Ve bir patlama…

Mustafa’nın patlaması…

Sesle ağlayan bir erkeği ilk kez o zaman gördüm. Hem ağlıyor, hem de:

“Ben eve gidemem! Ölürüm de gidemem! Çocuklar aç ve evde bir gram yiyecek yok. Bir kuruş param da yok. Ben eve gidemem! Ölürüm de gidemem!” diye tepiniyordu.


Herkes kendi derdini unutmuş, Mustafa’ya bakıyor… Kendi payıma ben, önümüzdeki bir haftayı nasıl olsa geçiririm. Arkadaşlardan borç alırım. Masraflarımı kısarım. Daha olmazsa aç da dururum. Ama bu adam ne yapsın? Eline bakan çocuklarını nasıl avutsun? Onların gözlerine nasıl baksın?


Biraz yapılı da olsa, kısa boylu Mustafa, iyice küçülmüştü. Lefter Usta, Mustafa’nın yanına gitti. Onu koltuğunun altına aldı. Başını okşadı ve kimseye belli etmeden, cebine bir şey sokuşturdu.

Rum asıllı Türk vatandaşı Lefter Usta… Büyük insan… Adam gibi adam…

Biraz sonra tüm işçiler, başları önde, mırıldana mırıldana iş yerinden çıktılar ve evlerine doğru yönlendiler. O gece onlarca evde, yüzlerce insan “SEFİLLER” i oynayacaklardı. Daha önce de birçok kez olduğu gibi…


Yıl 2015… İşçiler, emekçiler yine MAĞDUR… İşsizler ordusunun yanında, taşeron elinde karın tokluğuna çalışan insanlar…


İşçinin, emekçinin bayramı da var sözde… “1 MAYIS EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜ” kutlanıyor her yıl… Ama devlet izin verirse…


Unutmayalım: EMEK EN YÜCE DEĞERDİR…


KIRKLARELİ MANŞET HABER Gazetesi- 04.05. 2015

rafetseckin@hotmail.com www.rafetseckin.com

Kommentare


bottom of page