top of page

DÜŞÜNMENİN DİLİ



Konuşmanın ve yazmanın bir dili olduğu gibi, düşünmenin de bir dili vardır. Biz Türk’üz ve Türkçe konuşur, Türkçe yazarız. Bir sorunumuzu, bir matematik problemini çözmeye çalışırken Türkçe düşünürüz. Bir Alman Almanca, bir İngiliz İngilizce konuşur, yazar ve düşünür. Birkaç dil bilen insanlar, tüm bu saydıklarımızı, birkaç dille yapabilirler. Ancak, kişinin en iyi kullandığı dil, kendi anadilidir.


Bizim anadilimiz Türkçedir. Okul öncesi dönemimizde Türkçe konuşuyorduk, okulda Türkçe okuyup yazmayı öğrendik. Türkçe, eğitim sistemimizin temel taşıdır. Türkçesi iyi olan bir öğrencinin, matematiği de diğer dersleri de iyidir. Çevremizde görüp, yakından tanıdığımız iyi bir Matematik öğretmeni, iyi bir Fen Bilgisi öğretmeni ya da iyi bir mühendis, iyi bir doktor; anadilini, yani Türkçeyi çok iyi kullanabildiği için başarılıdır.


Dilini geliştirebilen ve yabancı dillerin etkilerinden koruyabilen uluslar, başarılı bireyler yetiştirirler ve kısa zamanda kalkınırlar. Dilini koruyamayan uluslar, özsaygılarını yitirirler ve kısa zamanda tarihten silinirler.


Türk ulusu, dünyanın en eski uluslarındandır. Türkçe de, tarihi çok eskilere dayanan köklü bir dildir. Türkçe, yazıldığı gibi okunan bir dil olduğu için ve köklere ekler getirilerek, yeni sözcükler türetilebildiği için, matematik gibi bir dildir. Bu özellikleri ile Türkçe, bilime de, bilgisayara da uygundur.


Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dili Türkçedir. Atatürk’ün önderliğinde başlatılan “Türkçe Öğretim” uzun yıllar başarıyla sürdürülmüş ve sayısız bilim adamı yetiştirilmiştir. Arap harfleriyle öğretim yapılan yıllarda yüzde 3 dolaylarında olan okuma – yazma oranı, yeni ALFABE (ABC) ile hızla yükselmiş ve son yıllarda, yüzde 95 düzeyine ulaşmıştır.


“4+4+4 Ucubesi” ile başlatılan “öğretimde geriye dönüş” hareketi, “Osmanlıca Öğretimi” önerisiyle sürdürülmek istenmektedir. “Osmanlıca” diye bir dil yoktur. Arap harfleriyle yazılan, Arapça ve Farsça karışımı bir Türkçe vardır. Bu dil, halkın konuştuğu dil değildir. Halkın büyük çoğunluğu okuma- yazma bilmediği için, bu dili yalnızca bir avuç okur- yazar kullanmıştır. Bu dilde üretilen yazılı eserlerin sayısı da oldukça sınırlıdır.


“ Bu topraklara kitap gelene kadar, Avrupa’da 2,5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. Fransız yazar Voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: İstanbul’da bir yılda yazılanlar, Paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”

“Ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış…

Sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!” Yılmaz Özdil- Sözcü


Sayıları az da olsa, bu kitaplar okunmalı mı? Evet okunmalı… Bu eserleri günümüz Türkçesine çevirebilecek, Edebiyat Fakültesi mezunu çok sayıda insanımız var. Ve bu çeviriler yapılıyor, bu kitaplar okunuyor…


Aslında her şey çok açık… Birileri düşünmemizi istemiyorlar… “Yabancı Dille Öğretim” adı altında, Anadolu Liselerinde yapılan uygulamalardan geç de olsa dönüldü, ama yıllar, emekler boşa harcandı. Yabancı dil öğrenmeye EVET… Ama yabancı dille öğretime HAYIR…


Şimdi de OSMANLICA dayatması… Dünyanın hiçbir yerinde konuşulmayan, ilimle de bilimle de ilişiği olmayan bir dil…

“Acaba” diyorum. “Asıl amaç ESKİ YAZIYI GERİ GETİRMEK olabilir mi?”


Evet… Sağlıklı düşünen bir toplum gerek… Bizim için DÜŞÜNMENİN DİLİ Türkçedir… Anadilimiz…


KIRKLARELİ MANŞET HABER Gazetesi- 16.12.2014

rafetseckin@hotmail.com www.rafetseckin.com

Comments


bottom of page