top of page

BALKANLAR VE TÜRKLER



Kuruluş yıllarından sonra Rumeli’ye geçen Osmanlı, Balkanlarda Türkçe konuşan topluluklarla önce savaştı, sonra kaynaştı. Balkanlara Orta Asya’dan göçlerle gelen Hıristiyan Türklerin yanında, Hazar İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra gelen Musevi Türkler (*) de vardı. Bu topluluklar, daha sonraki yıllarda Anadolu’dan göç eden Müslüman Türklerle paylaştılar Balkanları…


İlhami Emin, 1931 yılında Makedonya’nın Radoviç kasabasında doğdu. Öğretmenlik, gazetecilik, yazarlık yaptı; Üsküp radyosu “Türkçe yayınlar Sorumlusu” görevine atandı; 1978’de “Üsküp Halklar Tiyatrosu Genel Müdürlüğü’ne seçildi; Makedonya Kültür Bakanı’nın yardımcılığını yaptı; Nazım Hikmet’in şiirlerini, Yaşar Kemal’in “Binboğalar Destanı” ile Orhan Pamuk’un “Beyaz Kale” ve “Benim Adım Kırmızı” romanlarını Makedonca’ya kazandırdı.

İlhami Emin, “YÜRÜYEN DUVAR” adlı romanında; Melamilik, Mesnevilik, Bektaşilik, Alevilik ve Yörüklük konularını damıtarak, büyüleyici bir şekilde anlatıyor. Yazar bu kitabında, noktalama işaretlerini hiç kullanmıyor. Dahası; “Allah, Hazreti Muhammed ve Atatürk” hariç, tüm gerçek kişilerin adlarını küçük harflerle yazıyor, kısacası bu romanında büyük harf de kullanmıyor.

Balkanları karış karış gezen yazar, Anadolu’yu da dolaşıyor ve köklerini titizlikle araştırıyor.

“YÜRÜYEN DUVAR” adlı romanında, Yörük Osman kimliğiyle Ege Bölgesi’ni de dolaşan yazar, yaşadıklarını şöyle anlatıyor (Alıntı, noktalama işaretleri ve büyük harf kullanılarak yazılmıştır):


Arabayı koştum taşlıktan

Dingili koptu başlıktan

Fırıncı Amet olmasaydı

Ölecektik açlıktan


Türküyü bilene rastlamadı. Akhisar’a gitti, yine türküyü bilen çıkmadı.

Yörük Osman, çocukluğundan beri içinde taşıdığı söz konusu türkünün belki de Ağlardağ Yörükleri arasında doğduğuna inanmak üzereyken, Akhisar’ın bir Yörük köyüne saptı. Ziyaret ettiği ev, dönemin Akhisar kaymakamının baba konağıydı.

Ağlardağ ile Yunt Dağları birleşmişti… Yörük Osman’ın ikinci iç kişiliği nedense Yunt Dağı’na YURT DAĞI dedi…

Ağlardağı Yörüklerinden duymuş olduğu “çekirdeksiz üzüm; çam fıstığı; mermer dağları” menkıbelerini hatırlattı…

Yörük Osman, “Arabayı koştum taşlıktan” Yörük türküsünü tutturuverince, odada beklenmedik bir olay yaşandı… Ev sahibi, aynı türküyü ve aynı makamı ufak tefek söz farkıyla devam etti…

Yörük Osman, ağlaya ağlaya yüzlerce dağ ötesinden seslenen Ağlardağ’dan söz etti. Odadakiler de gözyaşlarını tutamadılar.

Saruhan yolculuğu sırasında görüp yaşadıklarını Yörük Osman, ilk sırada Alikoç köyünden yanık sesli dostu Mümin Yaşar’a anlatacaktı. Mümin muhakkak “Hadi more! Bu kadar yalanı da nasıl topladın” diyecekti.

***

Yazar, yukarıda belirtilen menkıbelerden yola çıkarak, atalarının Anadolu’dan Balkanlara göç ettiklerini belgelemiş oluyor.

1976 yılında Ankara’ya gelen Tito ile Cumhurbaşkanımız Fahri Korutürk arasında geçen konuşmalarda çevirmenlik yapan İlhami Emin aynı kitabında, kendi deyimiyle “iç gözünü” kullanarak, Atatürk ile Tito’yu konuşturuyor…

Atatürk, Tito’ya şunları söyler:

“19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basar basmaz, akbabalar gibi ülkemi parçalamaya üşüşen ve halkımın depreşen Cengiz ruhuyla ürkütmüş olduğum düşmanlar, senin ölümünden sonra kanlı savaşlar sayesinde yaratmış olduğun güzelim Yugoslavya’yı parçalamayı başardılar. Aynı leş kartalları, şimdi halkımın dökülen asil kanı sayesinde yaratmış olduğum bağımsız ve hür Türkiye Cumhuriyeti’ni de parçalamaya yelteniyorlar. Ancak şanlı Türk ordum ile yiğit Türk gençliğim buna asla izin vermeyecek! Asla…”


(*) Kaynak: GEZİyorum- Köşe Yazıları-TUTKAL- Rafet Seçkin

KIRKLARELİ MANŞET HABER Gazetesi- 07.03.2016

rafetseckin@hotmail.com

www.rafetseckin.com

Kommentare


bottom of page